Ağır Tahrik Sonucu Adam Öldürme
T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 1994/1-129 K. 1994/191 T. 27.6.1994
AĞIR TAHRİK SONUCU ÖLDÜRME (Maktulün Sanığı Uzun Süredir Rahatsız Eden Davranışlarda Bulunması ve Olay Öncesinde de Hakaret Etmesi)
ADAM ÖLDÜRME (Maktulün Aralarında Kırgınlık Bulunan Sanığa Hakaret Etmesi)
HAKARET EDEN KİŞİYİ ÖLDÜREN SANIK (Önceden Aralarında Kırgınlık Bulunan Maktulün Hakaretinin Ağır Tahrik Niteliği)
765/m.51,448
ÖZET: Sanıkla maktül arasında kırgınlık bulunmaktadır. Bu nedenle maktül, karşılaştığında sanığa hakaret etmiştir. Bunun üzerine silahını çeken sanığın, uzun süredir tevali eden olayların etkisi altında ve öldürülenin haksız hareketlerinin oluşturduğu gazap ve şiddetli emelin tesiriyle maktülü öldürdüğü anlaşıldığından, hakkında ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır.
DAVA: Adam öldürmek suçundan sanık F.Y.`nin TCY.nın 448, 51/2, 59. maddeleri gereğince 6 yıl 8 ay ağır hapis, 6136 Sayılı Yasanın 13/1, TCY.nın 59. maddeleri uyarınca 10 ay hapis 83.333 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.2.1993 gün 150/41 sayılı hükmün, sanık ve katılan vekilleri trafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi 27.10.1993 gün 2019/2141 sayı ile; “Sanığın savunmalarının tanıklarca doğrulanmamış olması, olay günü kendisine hakaret ettiği için maktül C.D.`yi öldürdüğünün dosya içeriğinden anlaşılması karşısında, adı geçen maktülden gelen bu haksız davranışın adi tahrik oluşturacağının kabulünde zorunluluk olduğu halde verilen cezadan TCK.nun 51/1. maddesi yerine 51/2. maddesiyle indirim yapılması” isabetsizliğinden bozmuş, Yerel Mahkeme 23.1.1993 gün 213/233 sayı ile; “Sanığın savunması, tanık beyanları ile doğrulanmıştır. Maktülün her gördüğü yerde hakaret ettiği ve olay günü de küfrettiği yolundaki savunmaya itibar etmek gerekmektedir. Sanığın torununa yapılan davranışlar, sanık lehine tahrik olarak kabul edilmelidir. Maktülden gelen ve tevali eden haksız davranışlar sonucu duyulan öfke ve şiddetli elemin etkisiyle bu suç işlenmiştir. Bu nedenle ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir. Bu hükmün de Yargıtayca incelenmesi katılanlar vekili tarafından süresinde istenildiğinden dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istemli 26.4.1994 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR: Sanığın adam öldürmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda; Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık tahrikin derecesine ilişkindir. Tahrikin derecesinin tesbiti mahkemenin değerlendirme yetkisi kapsamına girmekle beraber, mahkemeler bu yetkiyi, hukukun genel ilkelerine, haksız hareketin niteliğine ve ağırlığına göre adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun biçimde kullanmalıdırlar. Ülke genelinde uygulamada birliğin sağlanması, mahkemelerce kullanılan bu yetkinin Yasaya uygun olup olmadığının denetlenmesi üst mahkemelerin görevleri içindedir. Ceza Yasasında tahrikin hafif ve ağır olmak üzere iki şeklinden sözedilmiş, birbirinden ayırt edilmesini saptayacak kesin bir ölçü veya sınır konulmamıştır. Fail, haksız bir fiilin doğurduğu öfke veya elemin etkisi altında kalarak suçu işlediğinden faili harekete geçiren saikler daha az vahim sayılmış, olaya maktülün sebep olması nazara alınmıştır. Tahrikin varlığı ve derecesi, failin durumu ve yöresel koşullara göre değerlendirilmeli, olayın işleniş şekli, niteliği, özellikleri tahrik eden ile failin hal ve davranışları nazara alınmalıdır. Haksız ağır tahrikin kabulü için olay sebebinin, sanığın ruh yapısı üzerinde şiddetli bir elem ve büyük bir hiddetle sarsıntıya yol açması gerekir. Eğer haksız fiil, niteliği ve işleniş biçimi itibariyle önemli boyutlara ulaşmışsa haksız ağır tahrikin kabul edilmesi gerekir.
Dosya içeriğine göre, maktül ve arkadaşları zaman zaman sanığın gelininin evi önünde oturmuşlar, öldürülenin bir arkadaşı ile sanığın gelini mektuplaşmaya başlamışlardır. 18.4.1984 günü maktül ile arkadaşı M.E.`nin geldiğini gören sanık, “mahalleye neden yabancıları getiriyorsun” diye maktüle söylemiş ve peşinden maktülün arkadaşına hakaret etmiştir. Çıkan kavgada sanık ile M.E. karşılıklı olarak birbirlerini bıçaklamışlardır. Sanığın oğlu olan tanık H., maktül tarafından rahatsız edildiğinin eşi tarafından kendisine söylendiğini, evlerini Ankara`ya naklettiklerini ve eşinin evi terkettiğini söylemiştir. Bu olaylar nedeniyle sanıkla, maktülün arası açılmıştır. Olay akşamı sanık, misafirlerini yolcu ettikten sonra maktül ve yanındaki arkadaşı ile karşılaşmıştır. Maktülün “ulan pezevenk” demesi üzerine silahını çeken sanık, maktül ve arkadaşı M.S.`yi öldürmüş M.`nin öldürülmesi nedeniyle kurulan mahkumiyet hükmü onanarak kesinleşmiştir. Olaydan sonra evine gelen sanık, “önüme geçen delikanlıları vurdum, beni sokağa çıkartmıyorlardı” diye karısına söylemiştir. Sanığın torunu olan Y. ise, karakolda alınan ifadesinde, sanığın eve gelip “bana laf atanları vurdum” dediğini, duruşmada ise ayrıca, karşılaştıklarında maktülün kendisine “ben senin babanım” diye söylediğini beyan etmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere sanıkla maktül arasında kırgınlık bulunmaktadır. Bu nedenle maktül, karşılaştığında sanığa hakaret etmiştir. Bunun üzerine silahını çeken sanığın, uzun süredir tevali eden olayların etkisi altında ve öldürülenin haksız hareketlerinin oluşturduğu gazap ve şiddetli emelin tesiriyle maktülü öldürdüğü anlaşıldığından, hakkında ağır tahrik hükümleri uygulanmalıdır. Bu nedenle sair yönleri de usul ve yasaya uygun bulunan direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Kurul üyelerinden S.Selçuk; “Yargıtay Yerel Mahkemenin yerine geçerek tahrikin derecesini belirlemeyez, sadece gerekçeyi denetler, Yerel Mahkemenin gerekçesi ise yerindedir.” görüşüyle ve değişik gerekçeyle hükmün onanması yönünde oy kullanmış, çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım kurul üyeleri ise, Özel Daire bozma kararının haklı nedenlere dayandığını ileri sürmüşlerdir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının reddiyle sair yönlerin de usul ve yasaya uygun bulunan Yerel Mahkeme direnme hükmünün tebliğnamedeki düşünce gibi ONANMASINA, 30.5.1994 günlü müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 27.6.1994 günlü 2. müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.